Sayfalar

"Çok iyi bi insan olabilir ona bişey demiyorum" deyin işte deyin!

3 Nisan 2016 Pazar

Yanlışlar meşrulaştırılıyor. Şimdi, benim en irrite olduğum ve şiddetle karşı çıktığım şeyler, "aslında çok iyi insan" veya "özünde çok iyi biri olabilir ama..." gibi sözlerdir. Bu sözleri söyleyen biri basit, yetersiz ve ön yargılı düşünce sahibi oluşunu kanıtlar bana kalırsa ya da yaptığı ithamların arkasında duracak, keskin konuşacak gücü yoktur. Birbirimizi yargılamaz olduk, asıl önemli konulara gelince "saygı duyarım" deyiveriyoruz, duymam kardeşim ben, saçmaysa saçmadır ona düşen benim bu fikrimin karşısında duruşunu belirlemektir, saldırganlık ve kabalığı çok seven toplumumuz öyle konular oluyor ki saygı duymaya başlıyor. Önder'in alttaki meselesi de bununla ilgili biraz. Biz insanların bir aslı, özü, çekirdeği yoktur. Böyle bir şeyin var olduğuna inanmayı neden seçeriz? Çünkü o gizli kısım bazen yetersiz olduğumuz zaman bize umut verir, zira asıl potansiyelimiz oradadır. Çünkü kendi davranışlarımızdan utandığımızda bize yine bir şans tanır, zira aslında gerçek kişiliğimizi keşfetmemişizdir. Çünkü ne kadar yanlış yaparsak yapalım bu yanlışların küçük olduğuna inanmamızı sağlar, zira özümüzde büyük doğrular bulunmaktadır. Farkına varılabileceği gibi bu öz hep bir olmayana ergi yolunun sonunda olduğu varsayılan bir şeydir. Yanlışını kabul edip bunu değiştirecek gücü kendinde bulamayan kişi "ne yapayım ben buyum" der. Bu "gerçek ben" meselesini fazlaca suistimal edip bahane olarak kullanmışız belli ki. Ne yazık ki şunu kabul etmek gerekiyor kişiliğimizin yan dalları olarak algıladığımız özellikler var ya, işte onları toplayınca toplam sen/ben ediyor. Bu ağacın yer altında bir gövdesi var algısından kurtulmalıyız, gün yüzüde çıkmıyorsa yoktur o gövde. Dolayısıyla bir insanın yan dalları kötülüğe bulaşmış ve bu o kişinin 'seçimiyse' o insan kötüdür, onun "özü" denen hayali kısmı çoook iyi olamaz.
Sevdiğimiz insanın da özünü sevmeyiz, kişiliğinin yönlerinin (dallarının), yani eyleme dönüşümlerinin 'çoğunu' severiz, olay budur. Çevremizdeki insanları değerlendirirken hatayı böyle yapıyoruz, karşımızdakini bize meyve veren veya bize batan dallarından ibaret görürsek , istediğimizi görmüş oluruz. Bir çocuğu tacize uğrayan biri için o kişi bir suçludan ibaretken, meslek arkadaşı için o kişi iyi bir meze arkadaşından, sırdaştan ibaret olabilir. Şimdi bu insanın bir özü varmış gibi kabul etsek hangisi özüne daha yakın bir eylem?  Ne yapalım? Şunu öneririm, eylemlerin motivasyonunu arayın. Bunu yapmak özü bulmaya benzeyen ama aslında farkına varılmamış yan dalların fark edilmesine yardımcı olur. Mesleği yapmasının sebebi nedir mesela? Steve Jobs bu konuda çok iyi bir örnektir mesela,motivasyonu dediklerinden çok geçmiş eylemlerindedir, söylemediklerindedir.

Geçen gün bir arkadaşımın sohbetinden şunu çıkardım ki anneni bile kara kaşından kara gözünden ötürü sevmiyorsun, evet bunu böyle söylemeyi sevmiyoruz ama anne,baba ve kardeşleri sevmemizin nedeni çok küçükken onların yaptıkları şeylerin hoşumuza gitmesi ve onların bizim sevgimizi hak etmesidir. Bir şekilde onları sevmemizin iyi olacağına ikna oluruz. Meyveli dalları vardır, veya bakması hoşumuza giden çiçekler açar o dallarda. Bir kişiyi ne kadar çok sevdiğimizi düşünürken, geçmişteki mutlu anıları hatırlarız ya aslında onlar alışverişlerdir. Arkadaşlarımız da belli aralıklarla hoşumuza giden insanlardır ve  severiz. Bu yüzden bazen sevgimiz biter. O kişi istediğimiz, ihtiyaç duyduğumuz ya da arzuladığımız şeyleri yapmayınca hatta bunların aksini yapmaya başlayınca sevgimiz azalır. Bu durumu "bendeki kredisini tüketti" şeklinde ifade ediyor toplumdaşlar. Yani karşılıksız sevginin karşılığı peşin ödenmiştir aslında. Yani acımasızız, yani doğanın bir parçasıyız, organiğiz, yaşasın.

Toparlayacak olsam nasıl toplarım, şöyle ki; ismi geçen kişi kafanızda canlanırken lütfen dallarını budamayın, tek bir kelimeye indirgemeyin örneğin ünlü aktör, başarılı yönetmen, yazar, bilmem ne bakanı gibi mesleki indirgemeler tek bir daldır sadece veya en yakın arkadaşım, kuzenim, abim, hocam yahut hasta, kilolu, kadın, müslüman, avukat, bencil, yalancı, katil, dürüst, cimri, merhametli............Tüm sıfatları düşünün. Bazen şunu deriz "iftira atabilen biri ne yaparsa yapsın, benim gözümde değersizdir", o insana güven duymamız çok zordur o yüzden risk almayız, zarar görmek istemeyiz aslında, ama bazen mecbur kaldığımızı iddia ederek katlanırız, çünkü dallarında çok meyve görürüz. Bazen de dünya tatlısı dediğimiz birini umursamayız çünkü bir işe yaramıyordur, başarılı olamıyordur, meyvesi yoktur. Sonunda yaptığınız ise oldukça acımasızca gelecek ama aslında çıkar hesabı yapıyorsuz, bunların hepsini toplayınca geriye sevilecek bir şey kalıp kalmadığına bakıyoruz. Bu hesabın böyle olması gerçekten hoşuma gitmiyor, dünyanın böyle olmasını kabul etmek isteyen birisi değilim.

Tüm bunlar sevginin değerini azaltıyor falan değil, sevmek yine hayatın anlamı olabilir ancak mekanizması böyledir, bunu bilmek afallayıp kalmamızı önler.