Sayfalar

Hepsi Bir Fikir

23 Eylül 2013 Pazartesi

İnception (Başlangıç) 'ın çok dikkati çekmeyen ama bana göre filmin en can alıcı diyaloğunda Leonardo (Cobb) sorar: "En tehlikeli parazit nedir?" Şıkları da sayar "Virüs mü? Bakteri mi?Bağırsak kurdu mu? Hayır hayır, en tehlikeli parazit bir fikirdir. Çünkü gerçekten özümsenmiş, kafaya oturtulmuş bir fikir her zaman orada kalır, asla oradan çıkmaz..."

Hal böyle olunca insanın hayattaki en büyük sınavlarından biri bu olmuş oluyor, bilginin gerçekliği, doğruluğu yada dogmalığı, olumlu yada olumsuz anlamda kullanımı insan için hayatın temel parametrelerinden biri oluyor.

Günümüzde artık savaşların topla tüfekle fiziksel olarak değil de zihinsel olarak yapıldığını görüyoruz.Önce toplumları enformasyonsuz bırakıyorsun ki Orwell ve Huxley'ın bu konudaki teoremleri meşhurdur. Sonra topluma zamanla medya aracılığıyla belli fikirleri empoze etmeye başlıyorsun. Toplumda da belli bir okuma, araştırma, düşünme kültürü olmadığından zamanla o fikir yerleşmeye ve zihinlerde yer bulmaya başlıyor ve bizim gerçeğimiz oluyor.Daha sonra kitleleri istediğin gibi yönlendirebiliyorsun, yönetebiliyorsun, bu sayede savaşa gerek de kalmıyor.

Tabi toplumun da buna meyilli olması lazım, saolalım bu alanda da çok başarılıyız! Yılda kişi başına düşen kitap sayısı İsviçre'de 10, Japonya'da 25. Türkiye'de ise 6 kişiye 1 kitap düşüyor.Yani biz bilgiyi önemsemiyoruz, bilgiyi talep etmiyoruz. Bizim bütün bilgilerimiz medyada görüp okuduğumuz ya da çevreden duyduklarımız.Peki ya bu bilgiler doğru ve gerçek değilse?...

Bunu siz de çok kolay tasdik edebilirsiniz, bi arkadaşınızla konuşurken, arkadaşınız içinde bilgi olan bir ifade kullandığında ona "neden bu böyle? bunu nereden biliyorsun?" diye sorun, cevabı büyük olasılıkla birinden yada bir yerden duymuştum olacaktır.

Bunun hakkında biraz düşünürseniz aslında göreceksiniz ki bildiğimizi sandığımız birçok şey aslında bilmediklerimiz.Bütün bunlar sonunda bizde kontrol edilebilir kalıplar oluş(turul)uyor. Kalıp ifadeler, kalıp algılar,kalıp düşünceler...Fikri başkaları üretiyor biz de kullanıyoruz üzerinde çok düşünmeden. Siyasi anlamdaki sağ - sol kavramı bile böyle bir kalıp birilerinin zamanında söylediği ve bizim kabul ettiğimiz.Bu çok basit bir örnek ama biraz düşündüğünüzde en azından zihinsel anlamda bir "matrix"in içinde olduğumuzu bir "akıl tutulması" içinde olduğumuzu görüyoruz.

Evet bu savaşın çok gerisindeyiz belki de çoktan kaybettik ama en azından farkında olalım. Yapmamız gereken şeyler ise bilgi kaynaklarımızın güvenilir olması ve kafamızda belli bir fikri oluştururken üzerinde yeterince düşünmemiz...Ha diyosanız ki biz halimizden memnunuz o zaman bu yazıyı hiç okumamış sayabilirsiniz kendinizi.

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Hemfikir olduğumu belirterek başlıyorum. Ancak düzeltilecek ilk şey sanırım insanların bilinçlerini gerçekten açmak olacaktır ki bu cümleyi kurduğum anda sözlerim kuramsallıktan öteye geçmekten uzaklaşmış oldular. Bu asla olmayacaktır çünkü. İnsanlar konuşmaz, insanlar laflarlar, insanlar otururlar, insanlar beraber bir şeyler yer, içerler ama asla gerçek anlamda konuşmazlar. Bunun sebebi yetişkin insanların birbirilerini araç olarak görmesinde yatıyor zannımca. İnsanlar nadir olarak birbirilerini sadece sever, sayar vs. Genellikle düzen şu şekildedir: Karşısındaki insanı ister, gelsin ister, gitsin ister, konuşsun ister, otursun ister, gülsün ama daha çok güldürsün ister, ağlasın ister, faydalı olsun ister, yok olsun ister, adam olsun ister, saygılı olsun ister, sevsin ister ! Bu tarzdaki bir iletişim şeklinde dinleme ve cevap verme çok olası değildir, önünde duran insanın dünyasına girmek de. Onun yerine bir laf atıp, onaylattırır, sonra da karşının lafını destekleriz, olay böyle işler. Aman olay olmasın, laf olmasın temiz temiz yaşayalım diye, kimsenin tadı kaçmasın diye. Acı tatlardan kaçınırken, sevdiğimiz tatları yaratacak çabayı sarfetmekten de vazgeçtik. Bir laf vardı neydi o, "hayattan tat almak" herkes de bilir bunu oysa. o
Herkesin hoşuna gitme çabasından vazgeçmeli insanlar, bu mümkün değildir en baştan. Varlığına inandığımız görüşlerimizi tutmamalıyız içimizde. Belki o zaman konuşabiliriz. İnsanların sorularına özen göstermeli, günlük hayatın kullanma kılavuzuna o kadar da sadık kalmamalı, "iyidir, ne olsun"dan fazlasını söylemeliyiz bazen.

Ben neden yorum yapıyorum? Benim blogum yok, fikirlerim var ancak nereye yazarsam yazayım nerede söylersem söyleyeyim, sadece yazılmış ve söylenmiş oluyorlar. Burada yazınca belki konuşmak eylemini sanal olarak gerçekleştirmiş olurum.

Önder UÇAR dedi ki...

Öncelikle en içten teşekkürlerimi sunmak istiyorum çünkü benim gibi sıradan bir blog yazarının yazısı okunuyor, daha iyisi üzerine düşünülüyor ve en iyisi üzerine bişeyler yazılıyor.

Yazdıklarınız çok değerli ve çok doğru, bu hastalık o kadar ilerlemiş o kadar kompleks bir boyuta gelmiş ki hadi şunu düzeltelim de sorunu çözelim diyemiyorsunuz ama bence temel mesele farkındalık, eğer farkında olursak hasta olduğumuzun işte o zaman bir sonraki basamak olan çözüm arayışına geçebiliriz.


Şuan aklıma geldi Haluk Bilginer de bu konu hakkında der ki:
"Türkiye’de insanlar düşünmeyi öğrenmedikleri için insanlara bir şeyler belletilir. İçi boş sloganlar belletilir mesela, bağırdıkları sloganların anlamlarını bile bilmezler ama o sloganlarla büyür ve ölürler. Türkiye’de soru soran insan yetiştirilmez, çünkü soru soran insan Türkiye’nin işine yaramaz."

Peki benim neden bir bloğum var ve ben neden yazıyorum çünkü bloğun sürmanşetinde yazdığı gibi yazdıklarım varlığıma tanık benim, düşünsel boyutta hayatta bıraktığım bir iz.

Adsız dedi ki...

Yorumuma cevap yazmakla ilgilenmeniz benim için de oldukça hoş.

Popüler olmayan bir blog yazarı olduğunu iddia ederseniz belki söylediklerinizde haklı olabilirsiniz. Ancak şu da bir gerçek ki bir şey bir kez popüler olduktan pek de uzun olmayan bir süre sonrasında benzerleri tarafından sıradanlaştırılmaya mahkum edilebilir, bunun sonucunda, sıradan 'algılanabilir' . Sıradan olduğunuz kanısına kapılmakta - alçak gönüllülükten de olsa - bu kadar aceleci olmayın.
Tabii bu konunun bir ucunda da şu var, herkesten farklı olmayı istemek insanı herkese benzeten bir özelliktir.

Güzel vakitler dilerim.

Önder UÇAR dedi ki...

Bu sefer de Tuncel Kurtiz'den bir alıntı yapmak istiyorum "Biz dünya'yı değiştirmek için yola çıktık. Olmadı. Değiştiremedik. Ama dünya da bizi değiştiremedi" Kendimiz olarak kalalım da...
Sağlıcakla...

Yorum Gönder