Sayfalar

Haberim yokmuş gibi çek panpa

17 Nisan 2014 Perşembe

     
         "   Ben, gülmekten öldüren kadınım...
             ...Şu dünyada en komik, ama neşeden değil, kahırdan öldürecek kadar komik kimdir bilir misiniz? Olmak istediği kişi ile olduğu kişi arasındaki uçuruma tepetaklak düşenlerimizdir. Hakikatten kaçarken yalana tutunan, azıcık mutluluk ararken zırıl zırıl mutsuzluğa bulanan, başkalarınca sevilmek uğruna kendi kalmaktan vazgeçenlerimizdir....
             ...Hayatı dondurup saklamak mümkün değil, güzel bir anı da öyle. Hele de hatırlamak isteyeceğiniz bir hayat yaşamadınızsa, dondurmak isteyeceğiniz güzel bir anınız yoksa. Öyleymiş gibi yapabilirsiniz ama... Kendinizden yeni bir suret çıkarabilir, başkalarını buna inandırabilir, yalanınıza herkesten evvel yine kendiniz kanabilirsiniz. Şen şakrak Facebook fotoğraflarınıza bakın, ne demek istediğimi göreceksiniz...
           ...Benzemediğimiz insanları andıran insanların, yaşayamadığımız hayatlara öykünen hayatların resmini yaptırmıyoruz artık; devir değişti . Fotoğraf diye bir şey çıktı evvela, sonra başka bir şey daha; ne diyorsunuz adına, sosyal medya! Oralarda oynuyoruz küçük oyunumuzu şimdi. Mektuplar yolluyoruz, olduğumuz kişiden olmak istediğimiz kişinin sefil posta kutusuna.
            Haberim yokmuş gibi çek panpa. Çok güzelmişim, çok mutluymuşum, hatta en çok ben mutluymuşum gibi çek. Yalnızlık nedir bilmezmişim, nerede akşam orada sabah gezmekteymişim, hayat cezasını saz caz varyete nizamında çekmekteymişim gibi çek. Bir damla gözyaşı akıtmamışım, hiçbir gece yalnız uyumamışım, şen şakrak kahkahalar içinde yaşamaktaymışım gibi çek. Herkes öyle görsün beni, öyle tanısın. Sonunda belki, ben de inanırım..."

Ben, Gülmekten Öldüren Kadın (Herakleia-Köln) -  OT Dergisi - Nermin YILDIRIM

Yaşam Cephesi

12 Nisan 2014 Cumartesi

Tüm öğretilenleri unutsak, ne iyi, ne kötü bilmesek.

Yaşadıklarımızı unutsak, unuttuklarımızı yaşasak.

Tüm tanımları silsek, her şeyin gerçek ismini öğrensek. Daha fazla kanmasak bu hayata, içmesek kana kana.

Bir kere olsun şu tekerleme gerçek olsa ve yalnızca gördüklerimizi, duyduklarımızı bilsek ama inanmasak.

İnandığımız her şey yok olsa. Sadece birbirimiz kalsak. Birbirimize inansak. Böylece insan için var olmuş şeyler uğruna insanlara saldırmasak.

Kendimizi sözlerin hedef tahtası zannetmekten vazgeçsek. Kendimiz değil de, fikirlerimiz masaya yatsa, biz yine yatağa.

 Ülkeler ve ilkeler olmasa, insanlar doymasa.

Yalnız kalsak, yalnızlıklarımızı alsak, versek.

Kardeşliğe bu kadar kafayı takmasak da geriye tek kişi zamiri  "biz" kalsa.

Bilmesek kimliğimizi, aslında ne olduğumuzu sonra da kim olduğumuzu bulsak.

Herkesi ayrı ayrı sevsek de, hepsine aynı değeri versek.

Hayat sarhoş olunmaya kıyamayacak kadar güzel olsa.

Ve hiç uyanmasak.

Serpens Immunis          

Bir gün uzaylıların istilasından korkmaya başlarsak ve düşmanla işbirliği yapma veya Dünya terki mümkün değilse bütün dünya buna inanacak, hayat bayram olacak, sonsuza uzanacağız, gelecek kalmadığında.

-Bu sahte- barışın tek sorunu savaşsızlık.

Her birimizin kulağından yırtarcasına çekilmesi lazım.
Borç oldukça insanlar yanlışı, haksızı savunma yiğitliğini gösterecekler.
Bağlı olduğumuz insanlar, ülkeler, kurallar oldukça her zaman doğruyu söylemeyeceğiz.
Hayatta kalma umudunun olmadığı savaş tüm yalanları söker atar.

Var "Olmak"

11 Nisan 2014 Cuma



İnsan zihni olarak bir şeyi anlamlandırırken çoğu bilimin de faydalanıp kullandığı gibi zıtlıklardan faydalanıyoruz. Sıcağı soğukla, iyiyi kötüyle, güzeli çirkinle...Tembelliğimizden mi ileri gelir bu durum bilmiyorum ama işimizi birçok konuda kolaylaştırdığı kesin.Günlük yaşamda da durum böyledir.Bir şeyin varlığı yokluğuyla anlaşılır.Örneğin koca ömürr sağlıklı şekilde geçerken aslında sağlığın çok da farkında değilizdir ta ki hastalanmaya görelim.Aaa deriz sağlık diye birşey vardı ne kadar da önemliymiş, sağlığın anlam ve önemi bir anda artar.İşte bu kadar da sığız.

Bu bağlamda bizler ölüme bakarak yaşamı yani fiziksel olarak var olmayı gayet güzel anlayabiliyoruz.Gelgelelim spiritüel anlamda kazın ayağı öyle değil.Bilincinizin olmadığını düşünsenize, tam bir yokluk hali, nasıl anlayabiliriz ki bunu, nasıl idrak edebiliriz, dikkat edin ne idiğü belirsiz bir boşlukta kapladığımız alandan bahsetmiyorum, içinde bulunduğumuz beden önemli değil, anlayamıyoruz çünkü zıttını bilmiyoruz çünkü bu anlamdaki yokluğu bilmiyoruz, yokluk kavramı içinde bu kurulan cümlelerin hiçbiri de yok, yokken ne düşünüyorsun ne farkına varıyorsun ne biliyorsun, yoksun işte.Bu anlayabileceğimiz bir şey değil.İşte bu anlamdaki yokluğu idrak edemediğimiz için varlığımızın değerini tam olarak anlayamıyoruz.Bu yüzden insanlar fiziksel anlamda ölmeyi her ne kadar kabullenemese de anlayabilirken, bilinç anlamında ölümü(buna ruh da diyebilirsiniz) ne anlayabilir ne de kabullenebilir.Neden bunu anlattım, bir şeyin farkında olalım diye...öyle yada böyle biz varız, öyle yada böyle bu büyük bir lütuf,neden varız sorusundan önce iyi ki varızın farkındalığı gelmeli, duyulması gereken şükranların ilki bunun için duyulmalı, çünkü şu evrene dair ne varsa öncelikle biz varız diye...ya olmasaydık?

Madem var olmaktan bahsediyorum bu söz öbeği ile ilgili teolojik olarak birşeyler söylemeden edemeyeceğim.Çünkü bu terminolojide iki farklı insandan bahsedilir.Biri biyolojinin bahsettiği insan ki buna "beşer" denilir.Diğeri ise hakkında şairin konuştuğu, filozofun söz söylediği, dinin ilgilendiği "insan"dır.Çok kaba bir tabirle insan beşerin gelişmiş halidir denilebilir.Ali Şeriati'nin ifadesiyle yeryüzünde var olan iki ayaklı, türüne has bir takım özellikleri olan canlıya beşer denir.Beşer bir imek/var bulunmaktır, insan ise beşerin, canlı cansız bütün varlıkların aksine bir "olmak"tır.Biz beşerlerin sürekli "olmak" gayreti içinde olmamız gereken yüce hakikat anlamında insan, ideal özellikler olarak elde etmemiz gereken üstün özelliklerden ibarettir,olmayan ama olması gereken özelliklerden ibarettir.Dolayısıyla beşerin hedefi, insan olmaktır.Yine insan olmak, erişildiğinde bir "imek"e (var bulunmak) ulaşılmış olacak sabit bir merhale değildir; hayır insan sürekli "olmak" (oluş, olma süreci) halindedir ve sonsuza doğru daimi ve ebedi bir gelişim süreci, tekamül süreci içindedir.Bu yolun sonu yoktur, bu yolda durma yoktur.Bu "olmak"ın ve insanın manasıdır.

MODA

9 Nisan 2014 Çarşamba


Kimse kusura bakmasın şimdi bu yazdıklarıma;

Bir şey moda ise bizim için güzeldir, ünlü ya da örnek aldığımız birisi tarafından yapılmıyorsa güzel değildir.
Taze bir olay olan Pamir'in kaybolmasından bahsedelim. Bu yazacaklarım sadece bu olaya yönelik değil tüm medya hareketlerine yöneliktir.

Ailesine başsağlığı ve sabır diliyorum. Fotoğraflara baktıkça üzülüyor insan. Gencecik çocuk kim bilir belki bir müzisyen olup şarkılarla bizleri ağlatacaktı, belki doktor olup birilerinin hayatını kurtaracaktı.
Bütün sosyal medya ağları Pamir'in bulunması için seferber oldu. Akut tüm gün ve gece çabaladı. Şimdi kimse yanlış anlamasın, Türk milletine yakışan budur; birlik olup zor durumda olana el uzatmak. Bence yapılması gereken şey de budur. Ve son harfine kadar doğru hareketlerdir.

Şimdi gelelim fasulyenin faydalarına; daha önce twitter'da ve facebook'da o kadar kayıp çocuk ilanı gördük. Neden bunları bulmak için tüm medya seferber olmadı da sadece gerçekten duyarlı 30-50 kişi retweet etti. Neden tüm Türkiye'yi ayağa kaldıramadık da o gencecik doktor, müzisyen ya da mühendis olabilecek çocuğu da canla başla aramadık? Onun ailesine hiç tanımadıkları insanlardan neden destek mesajları gitmedi?
Geçende metrodaki bir olay; iki genç bayan Pamir'den bahsediyor "ya çok üzüldüm" - "ya ben ağladım" falan filan. Metrodan çıkıyoruz yanından geçen Pamir yaşındaki çocuğu ittiriyor geçmek için. E hani çocuk sevgisi, şevkati?Kaçımız sokaktaki gerçekten zor durumda olan çocuklara yardım ettik şimdiye kadar? Ya da kaçımız tanımadığımız bir çocuğa gerçekten içten üzüldük? Kaçımız sofrada yediğimiz yemeği bir başkasının yiyemediğini aklımıza getirdik? Kaçımız gece sıcak yorganın altındayken evsizleri düşündük?Gezi olaylarında da benzer bir durum geçerli, siyasi bir çerçevesi olduğu için o konuya girmek istemiyorum.

Tabi kronik sorunların, toplumda uzun zamandır var olagelen sorunların tek bir boyutu, nedeni yoktur pek.Burada da işin içinde topluma şirin, hoş, duyarlı, bilgili vs. görünme yani kendimizi topluma iyi bir değere pazarlamaya çabamız var, tembelliğimiz var, müthiş samimiyetsizliğimiz var, cahilliğimiz var, var oğlu var...
Peki biz ne zaman bunları düşünüp, farkına varıp, çözmeye çalışacağız?
Ancak moda olduğu zaman mı?